Türklerin yüzde 12’si sanal oyun bağımlısı

İnternet üzerinden oyunlar sürekli değiştiği için kişiyi ekran başına kilitlenmeye zorluyor. Sosyalleşme sorunu olanlar bu batağın içine iyice sürükleniyor. Akıllı telefon ve tablet bağımlıları ise durumun farkında bile değil.

Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı öğretim üyesi Uz. Dr. Sarper Taşkıran, hızla artan oyun bağımlılığı konusunda araştırmalar yapan bir bilim insanı.
Gençlerde internet üzerinden oynanan oyunlara yönelik bağımlılıkta patlama yaşandığını dile getiren Taşkıran, “Bunun nedeni de sanal alemde başka bir dünyanın hep var olması ve bireyin oyundan çıktığında bile oyunun devam etmesi. Gençlerin ailelerine bile bunu anlatmakta zorlanıyorum. Oyunlar eskisi gibi değil. İnternetten oynanan oyunlar daha sonra kaldığı yerden başlamak üzere durdurulamıyor. Ekran başındaki genç oyundan çıksa bile sanal alemdeki oyun değişiyor. Bu durum oyun oynayan kişide sürekli olarak birşeyler kaçırdığını ve sürekli olarak çevirimiçi olması gerektiği hissini yaratıyor” diyor.
Sanal-gerçek ilişkisi
Gençlerin oyunun dışında zamanlarının önemli bir kısmını oyun hakkında araştırma yaparak, bloglar okuyup, videolar seyrederek geçirdiklerini belirten Taşkıran şöyle devam etti:
“Oyunların dünyası gerçeğe yaklaştıkça gençlerin aldığı haz ve hissettiği başarı duygusu artıyor. Gerçek hayatta derslerinde başarısız olarak görülen, sosyal arkadaş gruplarına alınmayan veya aile ilişkisi bozulmuş biri, oyunda kendini diğer oyuncuların alkışladığı güçlü bir savaşçı olarak görüyor. Bu etkenler bağımlılığı artıran en önemli faktörler. Bağımlılar genellikle sosyal kaygısı yüksek, arkadaşlarının yanında kendini rahat hissetmeyen, oyun ve internet dışında kalan gerçek hayattan yeterince haz almayan kişiler. Araştırmalar bazı bireylerin genetik olarak bağımlılığa daha yatkın olduğunu gösteriyor. Şu anda bağımlılıktan en çok etkilenenler 16-24 yaş arasındaki gençler. Dünya genelindeki internet bağımlılığı oranları yüzde 4.3 ile yüzde 36.7 arasında değişiyor. Türkiye’de ise yüzde 12’lik bir rakam tespit ettik.”
Ebeveynler sınırlayıcı olmalı
Akıllı telefon ve tablet bağımlılığı ise modern çağın yeni sorunu olarak adlandırılıyor. Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Uzmanı Prof. Dr. Mücahit Öztürk, sabah uyanır uyanmaz telefonuna bakanların  bağımlı olduklarına dikkat çekiyor. Öztürk, tespitlerini şöyle sıralıyor;
“İnternet bağımlılarıyla yapılmış çalışmalarda bağımlıların yüzde 50’sinde başka psikiyatrik bozukluklar ve depresyona eğilimli oldukları ortaya çıkıyor. Bazı kişilik özelliklerine sahip insanların bağımlılığa daha yatkın olduğunu biliyoruz. Özellikle dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, sosyal fobisi ve depresyonu olan çocuk ve ergenler bağımlılık geliştirmeye daha yatkınlar. Eğer ailede herhangi bir bağımlılık öyküsü varsa, oyun ve internet bağımlılığı riski daha yüksek seviyede olabiliyor.”
Bağımlı mısınız?
Öztürk, “Maalesef birçok insan akıllı telefon veya tablet bağımlısı olduğunun farkında değil. Bağımlılık ‘Onsuz yapamamak, bir şeyi terk edememek’ halidir. Sabah uyanınca her şeyden önce telefona bakıyor, gece telefona baktığımız için geç yatıyor, günlük yapmamız gereken iş ve sorumlulukları erteleyip, yapamıyorsak bağımlı olduğumuzun göstergesidir” tespitinde bulunuyor.
Haber alma arzusu
Akıllı telefon ve tablet bağımlılığının altında sürekli haber alma arzusu ve merağın yattığını kaydeden Öztürk, “Bağımlılığın en önemli nedenlerinden biri de kişilerin kendilerini sosyal statü, maddi imkân, ırk, cinsiyet, farkı olmadan bütün diğer kullanıcılarla beraber eşit bir şekilde ifade edebildiklerini düşünüyor olmaları.
Tüm bunların sanal olduğunu unutup gerçekmiş gibi değerlendirip hayatlarının merkezine koyanlar var. Bu büyük hayal kırıklıkları yaşanmasına neden oluyor” diyor. Öztürk, ebeveynlerin sosyal medya kullanımında sınırlayıcı ve belirleyici olmaları gerektiğini söylüyor.
Yeme bozukluğu alışkanlıkları
Yeme bozuklukları veya yeme bağımlılığı konusu tıp dünyasında tartışılan başlıklardan biri. Sakarya Üniversitesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Atila Erol, yeme bozukluklarının depresyon ve anksiyete kadar yaygın olmadığı ve yüzde 1-2 oranında olduğunu belirtiyor. Prof. Dr. Erol’a göre, genç kızlardaki yeme bozukluğu oranı erkeklerden 10 kat daha fazla. Erol, yeme bozuklukları ve tedavi yöntemleri hakkında şu bilgileri veriyor:
“Psikiyatrik hastalıklar içinde ölüm oranı en yüksek Anoreksia Nervoza hastaları bulunuyor. Bu kişiler zayıf olsalar bile kendilerini kilolu algılamaya devam ediyorlar. Bu durumdaki hastalar fizyolojik ihtiyacı olan besinleri bile almıyor. Diğeri Blumia Nervoza; hasta bir taraftan fazla miktarda yiyecek tüketirken diğer yandan kilo vermek için yediklerini kusuyor. Tıkınma yeme bozukluğu olanlar, yeme atakları yaşıyor. Bu kişiler normal bir insanın yiyemeyeceği miktarda gıdayı çok kısa sürede ve hızlı şekilde tüketiyor. Hastalıkların kesin nedeni henüz bilinmemekte. Ancak stres, depresif ruh hali, düşük benlik saygısı, kilo fazlalığı ve mükemmeliyetçi kişilik yapısı risk faktörü olarak kabul ediliyor.”
Paylaş:
Share

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.